Gördes Depremi Ne Zaman Oldu? Bir Filozofun Sessiz Sarsıntısı Üzerine Düşünceler
Düşünce dünyasında her soru, anlamın kırılgan zeminine dokunan bir depremdir. “Ne zaman?” dedikçe, sadece bir olayı değil, zamanın kendisini, belleği, ve insanlık hallerini sorgularız. Gördes’te bir sarsıntı olmuş olması da benzer şekilde bizi zamana, acıya, oluşa ve varlığa çağırır — hem etik, hem epistemolojik, hem ontolojik bir sınav niteliği taşır. Şimdi, “Gördes depremi ne zaman oldu?” sorusunu yalnızca bir tarihsel bilgi olarak değil; bir anlam açılımı olarak ele alalım.
Tarihsel Bilgi: Somut Kaynakların Sesi
Araştırmalarda, “Gördes depremi” başlığı altında kesin, yaygın kabul görmüş büyük bir sarsıntının tarihi ile ilgili net bir bilgi bulunmamaktadır. Mevcut deprem veri kaynakları, Gördes (Manisa) çevresinde zaman zaman küçük titreşimlerin kaydedildiğini gösteriyor. Örneğin, son dönemde 11 Ağustos 2025’te Gördes’te küçük çaplı bir deprem yaşandığına dair veriler vardır. [1]
Ancak “Gördes depremi” denildiğinde halk arasında anılan ya da hafızalarda yer etmiş yıkıcı bir sarsıntı varsa, bu daha çok lokal kaynaklara, arşiv kayıtlara veya sözlü tarihe dayanabilir. Yerel yazılarda, Gördes’te “yıkıcı deprem olur mu?” başlığıyla dile getirilen kaygılarda Sındırgı merkezli 6,1 büyüklüğündeki depremle birlikte Gördes’in de hissedildiği belirtiliyor. [2]
Bu durumda, elimizdeki somut veri “Gördes’te büyük bir deprem” olarak not düşülecek özel bir tarih değil; küçük depremler kaydıdır. Dolayısıyla “Gördes depremi ne zaman oldu?” sorusu, yerel bellek ile kayıtlı bilimsel veri arasındaki gerilimde durur.
Epistemoloji: Bilgi ve Bilmemin Sınırları
Epistemoloji açısından bu durum, “ne bilebiliriz?” sorusuyla karşı karşıya kalmamız anlamına gelir. Tarihsel bellek, kayıtların eksikliği, yerel söylemler ve bilimsel envanterler arasındaki boşluk, bilginin sınırlarını görünür kılar. Bir toplum, belleğini anlatıya dönüştürürken yalnızca kurtarılanları aktarır, yitip gidenler silinir.
Gördes’te “deprem olmuş mudur?” sorusuna vereceğimiz yanıt, belki “evet, küçük titreşimler olmuştur” olacaktır. Ama “yıkıcı bir deprem ne zaman gerçekleşti?” sorusu, epistemik bir boşlukla yüzleştirir bizi. Bilimsel kataloglar büyük sarsıntıları kaydeder; ama yerel anı, halk söylemi, sözlü tarih daha küçük ama gündelik titreşimleri barındırabilir.
Dolayısıyla bu soru, sadece arşivlere bakmakla değil; bölge halkının anlatılarına, arşiv odalarında unutulmuş sayfalara, jeolojik kayıtların derinlerine inmeyi gerektirir. Bilgi, yalnızca görünür gerçeklerden ibaret değildir — aynı zamanda yokluğu da anlatır.
Ontoloji: Sarsıntının Varlığı ve İzleri
Ontoloji açısından, bir deprem yalnızca yer kabuğunun fiziksel kırılması değil; mekân, zaman ve insan varlığının yeniden örgütlenmesidir. Bir deprem, geçmişi paramparça eder, belleği yeniden kurar, mekânı başka bir ruha çevirir. Gördes’teki deprem ya da depremler, varlık katmanlarını sarsar.
Olay gerçekleştiğinde ise, toprak titreşir; evler, hatıralar, insanlar titreşir. Sonrasında geriye kalan, sarsıntının izidir — çatlak duvarlar, sözlü korkular, yeniden yapılanmalar. Bu iz, ontolojik olarak, “orada bir şey olmuş” demektir. Olay, sessizleşse bile varlığını sürdürür.
Bir filozof olarak sorarım: deprem mekâna, zamana ve insan belleğine nasıl nüfuz eder? Olayın kendisi sustuğunda, izleri nasıl konuşur? Bir adım öteye gidersek: deprem, yeri titreterek varlığı kendine geçirirken, biz insanlar da zamanla o titreşimin bir parçası oluruz.
Etik Boyut: Afet, Sorumluluk ve Bellek
Etik perspektiften bakarsak, deprem yalnızca doğal bir olay değildir; insanlarla doğa arasındaki sınırı hatırlatan bir çağrı, bir sorumluluk metaforudur. Büyük sarsıntılar sonrası yeniden inşa, kimin belleğiyle başlayacak, kim kimin acısını duyacak, kim hangi mimarinin etik ölçütleriyle yeniden kuracak?
Gördes’te bir deprem yaşandıysa — büyük ya da küçük — bu olaya tanık olan herkes bir etik yük taşır: belleği korumak, kayıpları anlatmak, olası yarınlar için ders çıkarmak. Çünkü unutmak, varlığı silmek demektir. Bellek, etik olarak korunmalıdır.
Sonuç: Zaman, Bilgi ve İzlerin Çağrısı
Özetle: elimizdeki bilimsel kaynaklar, Gördes’te büyük bir deprem tarihini kesin olarak kaydetmiş görünmüyor; yalnızca küçük sarsıntılar ve halk söylemlerinde hissedilen etkiler vardır. Bu, bilginin sınırlarını gösterir, epistemolojiye davet eder. Ayrıca, olay gerçekleştiğinde yaşayanların, mekânın, belleklerin ontolojisi sarsılır; deprem bir varlık dönüşümüdür. Ve etik olarak, bu dönüşümle yüzleşmek, anlatmak, sorumluluk almak gerekir.
Düşünün:
– Sizce bir bölgede unutulmuş bir deprem, o toplumun şimdiki kimliğine nasıl nüfuz eder?
– Bir doğa olayı nasıl etik bir sorumluluk alanı haline gelir?
– Varolmayan bir depremin unutuluşu ile gerçek bir depremin belleği arasındaki fark nedir?
Etiketler: #deprem #Gördes #felsefe #ontoloji #epistemoloji #etik
—
Sources:
[1]: https://www.neredeyim.net/gordes-manisa-depremleri.html?utm_source=chatgpt.com “Gördes, Manisa Depremleri, Haritada Son Deprem Tarih ve Saatleri”
[2]: https://www.gazetegordes.com/yazarlar/ahmet-ince/gordes-te-yikici-deprem-olur-mu/2675/?utm_source=chatgpt.com “Gördes’te Yıkıcı Deprem Olur mu? – Ahmet İNCE – Gazete Gördes”