Kamu Sektörü ve Özel Sektör Nedir? Ezberleri Bozan, Cesur Bir Okuma
Kamu sektörü, vergilerle finanse edilen ve kamu yararı amacıyla faaliyet gösteren kurumların tümüdür: bakanlıklar, belediyeler, devlet işletmeleri, düzenleyici kurumlar, sosyal hizmet ağları… Özel sektör ise kâr amacı güden, mülkiyeti bireylere ya da şirketlere ait olan, rekabet içindeki işletmeler bütünüdür. Tanımlar kolay; zor olan, bu iki alanın toplumsal etkisini sorgulamak. Çünkü pratikte kamu, “herkes için” derken hantallığa; özel, “verimlilik” derken sosyal maliyetleri görmezden gelmeye savrulabiliyor. İşte tam da bu nedenle, ikisini de eleştirel bir mercekten geçirmek şart.
Kamu Sektörü: Eşitlik İddiası, Bürokrasi Gerçeği
Kamu sektörü, evrensel erişim, fiyat denetimi ve uzun vadeli toplumsal fayda söz konusu olduğunda vazgeçilmezdir. Su, sağlık, eğitim, afet yönetimi, altyapı gibi alanlarda ticari kârlılık ekseni çoğu zaman yetersiz kalır; kamunun varlığı burada hayatidir. Ancak aynı kamu, bölüşüm adaleti söylemini taşırken, bürokratik atalet, politik müdahale ve yetersiz performans yönetimi girdabına da düşebilir. Bir projenin ihale sürecindeki şeffaflık zaafları, kamu çalışanlarının inovasyon için teşvik edilmemesi, bütçelerin popülist takvimlere göre şekillenmesi… Tüm bunlar “kamu yararı” iddiasını gölgeleyebilir.
Zayıf Noktalar
- Hesap verebilirlikte fluluk: Seçim dönemlerine kilitlenen kararlar, denetim raporlarının rafta kalması.
- Teşvik uyumsuzluğu: Başarının ölçülmediği yerde, gelişim tesadüfe kalır.
- Tekelleşme rahatlığı: Rakip yoksa hizmet kalitesi “yeterli” olana sabitlenir.
Özel Sektör: Verimlilik Sözü, Dışsallıkların Gölgesi
Özel sektör hızlıdır: risk alır, deney yapar, ölçekler. Tedarik zincirlerini optimize eder, kullanıcı deneyimini sürekli günceller. Fakat kâr hedefi, dışsallıkları (çevresel tahribat, güvencesiz emek, veri mahremiyeti ihlalleri) sıklıkla arka plana iter. Üstelik bazı piyasalarda doğal tekel (altyapı, platform ekonomileri) öyle güçlüdür ki, “rekabet” yalnızca sunum slaytlarında kalır. Risk sosyalize edilir (teşvikler, kurtarma paketleri), kâr ise özelleştirilir: kamu zararı – özel kâr denklemi hepimizin cebine yansır.
Zayıf Noktalar
- Kısa vadeciliğin kurumsallaşması: Çeyrek raporları, iklim ve eşitsizlik gibi uzun dönemli riskleri perdeleyebilir.
- Düzenleyici yakalanma: Regülasyon süreçlerine lobi baskısı, “kendi kuralını yazan şirketler” düzeni yaratır.
- Sosyal maliyetlerin gizlenmesi: Ucuz görünen hizmetin faturası; çevre, sağlık ve iş güvenliğinde karşımıza çıkar.
Kamu–Özel Karşılaştırması: Yanlış Sorudan Doğru Cevap Çıkar mı?
“Kamu mu, özel mi?” yerine şu soruları soralım: Hangi hizmette evrensel erişim ve dayanıklılık hayati? Hangi alanda yenilik ve rekabet toplumsal faydayı hızla artırır? Hangi sektörde karma model (kamu-özel ortaklığı, düzenlenmiş rekabet, kooperatif) daha iyi işler? Örneğin su, sağlık, temel eğitim ve kritik altyapı, kırılgan gruplar için bir hak meselesidir; burada kamu liderliği ve güçlü düzenleme şarttır. Yazılım, tasarım, yaratıcı endüstriler gibi alanlarda ise rekabet ve girişimcilik değeri hızla büyütür; fakat veri güvenliği, işçi hakları ve çevresel etkiler için net standartlar gerekir.
Yanlış İkilikler
- “Kamu yavaş, özel hızlıdır” genellemesi: Doğru tasarlanan kamu dijitalleşmesi, pek çok özel şirketi geride bırakabilir.
- “Özel her zaman daha verimlidir” miti: Doğal tekellerde kâr maksimizasyonu, toplam verimlilik yerine özel verimlilik üretir.
- “Özelleştirme = kalite” ezberi: Regülasyon zayıfsa sonuç; yüksek fiyat, düşük erişim ve kırılgan hizmettir.
Kamu ve Özel Sektörün Tartışmalı Alanları: Çizgiler Nerede Bulanıklaşıyor?
Kamu-özel ortaklıkları (PPP), şehir hastaneleri, otoyollar, büyük veri ihaleleri, platform ekonomilerinde içerik moderasyonu… Bu alanlarda risk ile getirinin adil paylaşımı çoğu zaman muamma. Sözleşme şeffaflığı yoksa, gelecek nesillerin bütçeleri bugünden ipotek edilebilir. Aynı şekilde, özel sektörün AR-GE’sinin önemli bir kısmı kamusal bilgi altyapısı (üniversiteler, bilim fonları) üzerinde yükselir; fakat ortaya çıkan rantın topluma dönüşü her zaman simetrik değildir.
Gerçek Ölçüt: Kimin İçin Değer Üretiliyor?
Bir modeli savunmadan önce sormamız gereken üç soru var: Hesap verebilirlik nasıl sağlanıyor? Katılım ve şeffaflık mekanizmaları işler mi? Toplumsal maliyetler kim tarafından üstleniliyor? Eğer yanıtlar net değilse, tabela “kamu” ya da “özel” yazsın fark etmez; sonuç toplumsal açıdan pahalıya patlar.
İyi Yönetişim İçin Yol Haritası
- Açık sözleşmeler ve gerçek zamanlı denetim: Büyük projelerde tüm şartlar halka açık olmalı; bağımsız performans göstergeleri zorunlu kılınmalı.
- Toplumsal etki muhasebesi: Bütçe ve kâr tabloları, iklim, eşitsizlik ve sağlık üzerindeki etkilerle birlikte raporlanmalı.
- Katılımcı süreçler: Yerel halk, meslek örgütleri ve çalışanlar karar döngüsüne erken aşamada dahil edilmeli.
- Tekelleşmeye karşı proaktif rekabet politikası: Ağ etkileri güçlü piyasalarda kamusal alternatifler ve birlikte çalışabilirlik standartları.
Provokatif Sorular: Tartışmayı Ateşleyelim
- Temel hizmetlerde (su, sağlık, eğitim) “müşteri” kelimesini kullanmak size de problemli geliyor mu?
- Bir şirketin kârı, işçi sağlığı ve çevre maliyetini topluma yüklüyorsa, bu kâr meşru mudur?
- PPP sözleşmelerinde risk gerçekten özel tarafa mı ait, yoksa fatura kriz anında yine kamuya mı kesiliyor?
- Veri merkezleri ve dijital altyapı, 21. yüzyılın “elektriği” ise, erişim bir hak olarak yeniden mi tanımlanmalı?
- Kamu kurumlarını “inovasyona kapalı” ilan etmek bir öz-yerine-getirme kehaneti mi? Teşvikleri değiştirsek tablo değişir mi?
Son Söz: Etiketleri Bırak, Ölçütleri Konuş
Kamu sektörü ve özel sektör nedir sorusunun yanıtı artık yalnızca tanımlarda değil, yönetişim kalitesinde gizli. Etiketlere değil, ilkelere yaslanan bir yaklaşım; şeffaflık, hesap verebilirlik, katılım ve toplumsal etkiyi ortak payda yapar. Gerisi, ideolojik gürültü.